fbpx

Japon’un İlginç Dünyası

Dünyanda en çok merak ettiğim toplumlardan birisidir Japonlar… Yaşam tarzlarından tutun da yeme-içme alışkanlıklarına, evlilik geleneklerinden tutun da sağduyulu davranışlarına kadar her yönüyle onları incelemeye bayılıyorum.

Ellerinde haritaları ve boyunlarında fotoğraf makineleriyle dünyayı bir başka görür Japonlar sanki. Özellikle de tarihi mekânlarda dolaşırlarken sürekli gülen yüzleri ve her gördüklerine şaşırmış ifadeyle bakan gözleriyle tam bir şirinlik abidesi gibi görünürler gözüme… 

Muhteşem zekâlarına, çalışkan ruhlarına, hayata bakışlarına, nezaketlerine, saygılarına ve daha birçok alışkanlıklarına, geleneklerine merakla yaklaştım ve bakın neler buldum…

Aslında Japon kültürü biraz Türklerin alışkanlıklarına da benzemiyor değil. Mesela Japonlar evlerine asla ayakkabıyla girmezler ve eğer sizi evlerine davet etmişlerse ve siz de şaşırıp ayakkabıyla girmeye kalkarsanız vay halinize. Bu hayatınızda yapacağınız en büyük gaflardan birisi olur muhtemelen. Tabii ben eve davet etmek filan dedim ama Türk kültürünün aksine Japonlar pek de eve misafir kabul eden tipler değil aslında. Onlar genelde dışarda restoranlarda buluşurlar. Ancak bir Japon sizi evine davet ediyorsa bu, sizin ortalamanın üstünde bir şansa sahip olduğunuza işarettir. Tabii bu şansı da ayakkabı ile evin içine girerek mahvetmeyi kimse istemez. Zaten evin içine girer girmez göreceğiniz terlik yığınıyla bu gelenek adeta gözünüze gözünüze sokulacaktır.

Evet, misafir olarak davet edildiniz ve girip oturdunuz. Tabii ayakkabılarınızı çıkarmayı da atlamadığınızı düşünerek yazıma devam ediyorum. Eğer ev sahibi size çay getirdiğinde çayınızı içip hemen kalkmayı planlamıyorsanız başka bir ayıba daha imza atacaksınız demektir.

Misafirlik demişken Japonların aile kurma süreçlerine de değinmeden geçmeyelim isterim. Japonlarda aile çok önemli ve buna orantılı olarak çöpçatanların sayısı da oldukça yüksek. Duyunca çok şaşırdığım ama Japon kültürünü inceledikçe doğruluğuna fazlasıyla inandığım bir gelenekleri var ki o da şu; diyelim bir bayansınız ve gayet güzel işinizde gücünüzdesiniz. Kimse sizin evlenmek isteyip istemediğinize bakmadan sizi evlendirmeye çalışıyor yani size kısmet arıyor. Hatta öyle kutsal bir misyon gibi benimsiyorlar ki bu “kısmet arama” işini, patronunuz bile sizin için bu yolda seferber olabiliyor. Tabi bunu yaparken patronunuz şunu biliyor, siz evlendikten sonra işten ayrılabilirsiniz, hatta büyük olasılıkla ayrılırsınız.

İste size şaşırtıcı bir gelenek daha: Japon erkekleri tüm kazancını karısına verir. Yani kadın çalışmamasına rağmen tüm parayı kendi hesabında toplar ve evin muhasebesine bakar. Hatta bu “muhasebeci” kimliğini öyle benimser ki, çocuklarına harçlık verdiği yetmiyormuş gibi eşine de harçlığı o verir. Erkekler eğer insaflı bir bayana denk gelirlerse iş çıkışı bir bara uğrayıp birer bira içmek için fazladan para bile koparabilirler.

Japonya’da gündüz vakti sokaklarda dolaşan, cafelerde oturan erkek görmeniz neredeyse imkânsızdır. Bu zaman dilimi ve cafeler kadınlara aittir. Günlerini gün eden, arkadaşlarıyla o cafe senin bu cafe benim gün içinde kırk kapıya kırk tokmak vuran kadınlarsa ekmek elden su gölden mükemmel bir hayat yaşarlar.

Kadınlar ekonomik özgürlüğü en yüksek kesimdir. Ancak buna rağmen kocalarına olan saygıları alkışı hak eder. Ancak saygı, Japonlar için elbette ki karşılıklıdır. Kadın, önemlidir ve en az erkekler kadar özgürdür. Hatta bence erkeklerden bile daha özgürlerdir ki bu da, bu toplumun bana daha da sempatik gelmesini sağlamıştır. Kadın ve erkeğin farklı arkadaşları vardır. Bizim gibi her dakika birlikte gezmek zorunda da değillerdir üstelik. Mesela bir kadın gecenin bir yarısına kadar arkadaşlarıyla zaman geçirip gece geç vakit dönebilir ve inanın bana evin erkeği için bu hiç sorun değildir. Çünkü herkesin kendine ayıracak özel zamanı olmalıdır.

Japonlar için “saygı” bir erdem değildir. Tüm toplum birbirine saygıyla yaklaşır. Hatta öyle ki bu saygı bize biraz fazla doz bile gelebilir. Neden mi? Çünkü bir Japon sadece halka, topluma değil çevreye de saygıyı en üst seviyeye taşımayı başarmıştır. Elbisesinden çıkan en ufak bir ipi bile yere atmayan Japon milleti, kendi haklarından önce sürekli başkalarının haklarını düşünürler. Muasır medeniyetlerin de üzerine çıkmayı başaran Japon ile nezaket yarışına girdiğinizde çığlık atarak havluyu kenara bırakmanız çok uzun sürmeyecektir. Bir süre sonra alışkanlık yapan ve hatta bağımlılık yapan bu nazik yaşam en başlarda bir miktar baş dönmesi yapmaktadır mutlaka.

Japonlar için çalışmak neredeyse kutsal bir görevdir. Kadınlar bu kadar çok gezerken erkekler sürekli çalışırlar. Bir Japon erkeği çok çalıştığı için eve geç gelebilir ve eşi asla bunun için sorun çıkarmaz. Bizim gibi altında başka bir şey asla aranmaz. Erkeğin çok çalışanı makbuldür Japonlarda. Erkek eve geç geldiğinde, “sen beni artık pek sevmiyorsun, bana hiç zaman ayırmıyorsun” cümlelerini duymayacağına emindir. Hatta böyle cümlelerin hayatlarında var olduğundan bile şüpheliyim. Onlarda aksine eve erken gelen koca, pek istenmez. Çünkü eğer bir erkek eve erken geliyorsa işte pek sevilmiyor ve yeterince çalışmıyor demektir. Tabii, tembel kocayı kim ister ki?

Dedim ya onlarda sitem cümleleri pek yoktur diye. Gerçekten de Türk erkeğinin özlem duyduğu bir hayat yaşar Japon erkekleri. Neden mi? Japon kadınları, bildiğiniz kadın modelinden biraz farklıdır da ondan. Öyle dır dır etme, kocasının kafasının etini yeme filan yoktur. Onların kavga sebepleri en fazla, “kapıyı neden hızlı kapattın?” şeklindedir. Kavga dediysem yerin göğün inlediği bir kavga hayal etmeyin tabi. Hatta bir kavga bile hayal etmeyin. Çünkü onlar genelde sözlü kavga etmeyi sevmezler, bakışlarıyla tüm kızgınlıklarını zaten dile getirmiş olurlar. Bu durum iş yerinde de aynıdır. Hatta toplantılarında bile konuşanlar sadece gençleridir. Yaşlılar sadece dinler ve olayı sonuca bağlarlar o kadar.

Bu arada öyle sarılmak, öpüşmek, el sıkışmak filan hak getire. Öyle bir alışkanlıkları olmadığı gibi ola ki küçük bir çocuğa kanınız kaynadı ve kafasını sevmek istediniz… Vay halinize… Çocuk bile bu hareket karşısında size çok kızacaktır ve emin olun bunu onların bakışlarından kesinlikle anlayabileceksiniz. Onlar selamlarını her zaman başlarıyla verirler. Bellerini aşağıya doğru eğerek verdikleri bu selam tüm dünya tarafından tanınmaktadır. El sıkışmak yok dedim ama son yıllarda Japonlar da dünyadan çok da izole yaşamadıklarını kanıtlamaya başlıyorlar yavaş yavaş. El sıkışmayı öğrenmeye çalışıyorlar ancak daha kat edecek çok yolları var gibi görünüyor çünkü ellerinizin sadece uçlarını sıkıp bir türlü bırakmak bilmiyorlar. Bu, onlar için öğrenmesi zor bir alışkanlık olacak ama zekası şüphe götürmeyen Japon toplumu, kısa bir süre sonra bunu da bünyesine yerleştirecek. 

İşyeri demişken aklıma bir şey geldi; “torpil”. Bu kelimenin Japonca karşılığının olduğundan bile şüpheliyim. O kadar dürüst bir halktır ki Japonlar, asla torpil diye bir şey olamaz onlar için. Yaşı ve tecrübesi olan her zaman ilerdedir onlarda. ‘Ne kadar çok çalışırsan, o kadar çok öğrenirsin ve o kadar çok liderlik yapabilirsin’ mantığı hâkimdir. Daha önce de dediğim gibi, ancak çalışan değer görür Japonlarda. Çalışmayanı kim ne yapsın ki?

Japonların, Türklerin aksine çok güzel bir alışkanlıkları daha vardır. İster sokakta, ister trende, ister otobüste kimse kimseyi rahatsız etmez, uzun uzun bakmaz, incelemez. İsterseniz saçma sapan bir kıyafetle ortaya çıkıp nabzı kontrol edebilirsiniz. Sadece belki yanlışlıkla bir kere kafalarını çevirirler o kadar. Hatta öyle ki trende birçok insan bu yüzden uyuyor numarası yapar. Sırf sizinle göz göze gelmemek ve sizi rahatsız etmemek için gözlerini kapatmayı tercih edecek kadar kibarlık timsali bir halktır Japonlar.

Okuma oranının %100 olması özellikle bizim için çok şaşırtıcı bir rakam. İşsizlik rakamı ise buna oranla sadece %4… Bu kadar az işsizlik ve okuma oranıyla hırsızlık da yok denecek kadar az tabii ki. Yani mesela çantanızı sabah çıkarken bir bisikletin üzerine koyabilir ve akşama kadar yerinden kıpırdatmadan her yeri dolaşabilirsiniz. Akşam evinize ya da otelinize döndüğünüzde sabah koyduğunuz gibi çantanızı bulacağınıza emin olabilirsiniz. Sadece çantalarınız değil canınız da hiç tehlikede değildir Japonya’da. Gecenin bir yarısı bir bayan sokaklarda dolaşabilir, gitmek istediği her yere gidebilir çünkü çok emindir başına bir şey gelmeyeceğine. Türkiye sokaklarına oranlanamayacak kadar rahat dolaşabileceğiniz Japonya sokaklarında kelle koltukta hissetmeden gezmenin keyfini sonuna kadar yaşayabilirsiniz.

Tabi Japonları tanımak bu kadar kısa sürede olacak iş değil. Daha ne gelenekleri, ne alışkanlıkları ve ne kadar çok karakteristik özellikleri vardır az çok tahmin edebilirsiniz. Konuyu çok uzatmamak ve sizi de çok sıkmamak için şimdilik bu konuyu burada kesiyorum. Ama başka bir zaman Japon halkını, başka yönleriyle tanımaya devam edeceğimizin haberini de şimdiden vermek isterim.
Yeni yerler keşfetmek, bambaşka kültürler ve insanlar tanımak ve birbirinden farklı alışkanlıklar görmek dünyanın en eğlenceli oyunu gibi… Bu oyuna kendinizi de dâhil etmeyi sakın unutmayın… 

Leave a Reply

Ödemeye Devam Et