13.yüzyılda Galiçya Prensi Danylo Haltsky tarafından Ukrayna’nın en batısında kurulan Lviv, muhteşem güzelliği ve tarihi ile sizleri büyüleyecek. Prens, burayı keşfettikten sonra, oğlu Lev’in ismini bu şehre vermiş; Lev’in Rusça anlamı da “aslan” olduğu için şehrin simgesi aslanlar olmuştur.
Lviv’e gitmek için vizeye ihtiyaç duyulmaması buranın çekiciliğini ikiye katlıyor. Tam bir tarih şehri olan Lviv’e gittiğinizde göreceksiniz ki, yüzyıllardır hiç bozulmadan gelen yapılar şehrin kimliğini oluşturuyor…
Bu şehirde anlatılması gereken birçok yer var ancak magazinsel bir bilgiyi de paylaşmadan geçemeyeceğim: Lviv’in, Hürrem Sultan’ın doğduğu yer olduğunu biliyor muydunuz? Aslında Lviv merkezinde değil ama Lviv’e 75 km mesafedeki Rohatyn’da doğan Hürrem Sultan, Anastasia Lisowska (Avrupa Dilinde Roxelena) olarak dünyaya geldi ve çocukluğunu da bu bölgede geçirdi… 1520 yılında Tatar Savaşçılar tarafından kaçırıldıktan sonra hayatı bambaşka yönlendi ve bir köle olarak hayatını geçirmek yerine, dünyaya hükmeden bir padişahın karısı olarak ömrünü geçirdi. Hikâyeye Hürrem Sultan ya da Ukrayna halkı tarafından bakınca elbetteki gurur verici bir tablo oluyor ancak bizim tarih kitaplarımızda Hürrem Sultan’ın ismi çok da masum geçmediği için bizim için aynı şey maalesef söz konusu olamıyor…
Ukrayna’nın kültür başkenti Lviv’de tarihin anlattıklarını okumak için zorlanmayacaksınız çünkü şehrin her yerinde, kendinizi geçmişin sokaklarında hissedeceğiniz kadar çok tarihi yapı ile karşılaşacaksınız…
Bu şehirde 16. ve 17. yüzyıldan kalma birçok kilise ve tarihi bina göreceksiniz ama en etkili hikâyeleriniz II. Dünya Savaşı’ndan geriye kalanları gördüğünüzde olacak… Hem yakın tarih olması hem de tüm dünyanın üzerinde konuşabileceği kadar çok bilginin hafızalarımızda olması bizleri II. Dünya Savaşı’ndan kalanlara daha yakın hissettiriyor ya da daha iyi bir anlatımla, daha çok ilgimizi çekiyor…
Kiliseleri, opera binası ve müzeleriyle UNESCO Dünya Listesinde yer alan Lviv’de görecek çok yer var… Lviv yüzyıllardan beri Polonya, Viyana ve en son da Ukrayna’nın izlerini toplayarak şehrin ruhunu oluşturmuştur. Tarihi yapıları, arnavut kaldırımlı sokakları, otantik tramvayları, ortaçağ kostümlü kızları ile kendinizi farklı bir dünyada hissedebileceğiniz bu şehirde oldukça keyifli vakitler geçireceğinizden emin olabilirsiniz.
LVIV GEZİLECEK YERLER
Lviv Ecza Müzesi: 1735 yılında eczane olarak, eczacı Notorpom tarafından kurulmuştur.
Ermeni Katedrali: Ermenilerin Lviv’e yerleşimi 14.yy’a dayanır. Yerleşir yerleşmez burada kendi mahallelerini kuran Ermeniler, 1370 yılında da kendilerine ufak bir kilise yapmışlardır. Bu kilise Batı Ukrayna’daki eski Ermeni diyasporasına uzanmaktadır. Kilisenin orijinal yapısı 1527 yılında çıkan yangın sonucu ciddi zarar görmüştür. Kilisenin orijinal çan kulesi 1571 yılında monte edilmiş ve sonrasında kuşatma ile kule, Türkler tarafından yıkılmıştır. Yıkılan çan kulesi 19.yy’da restore edilerek tekrar eski yerine kavuşmuştur. Kilisenin bugünkü halinde eski Rus, gotik ve ermeni mimarinin hâkim olduğu oldukça bellidir. Ukrayna’da 150.000’den fazla Ermeni yaşamakta ve aynı zamanda Sovyet döneminde de birçok Ermeni Lviv’de yaşamış olduğundan Ermeni Katedrali, Ermeniler için oldukça önemlidir. Giriş ücretsizdir.
Cephanelik Müzesi: “Şehir Cephaneliği” olarak bilinen Cephanelik Müzesi, 17.yy’da bölge savunma binası olarak kullanılmıştır. Buraya girdiğinizde çok eski zamanlara bir yolculuğa çıkmış olacaksınız çünkü Osmanlı döneminden bile silahlar ve tüfekler görebilirsiniz. Binada, Rönesans döneminin izlerini oldukça yoğun hissedeceksiniz. 18.yy’da yapının bodrum katında Ukrayna Kazaklarının esirleri tutulurken şimdi, şehre gelen misafirlere müzik dinletileri yapılıyor. 1981 yılında müzeye çevrilen bu yapıda çokça silah ve döneme ait eşya görebilirsiniz. Müzede, Orta Çağ Askeri ve Halk giyiminden orijinal ateşli silahlar, kılıçlar, tüfekler, toplar, mermi kovanı ve çekirdekler, dönemin savaşlarında bölgede savaşan Avrupa, Asya ve Afrikalı insanlara ait eşyalar ilginizi çekecek…
The Assumption Kilisesi: Rönesans mimarisinin en belirgin örneklerinden olan kilise, ilk olarak 1344 yılında ahşaptan yapılmış ancak 1350’de Polonya feodal hükümdarlarının Lviv’e saldırması ile yangın sonucu zarar görmüştür. Ardından 1421 yılında taş kullanılarak tekrar yapılmıştır. Sonraki yıllarda 2 kez daha yangın yüzünden zarar gören yapı, son olarak 1591 yılında inşa edilmiştir. Kilisenin içine girip vaktinizi boşuna harcamayın. İçeride yalnız ufak bir ibadet odası ziyarete açık olduğundan dışını görmeniz yeterlidir. Ruska sokağının girişindeki kiliseye giriş ücretsiz.
Rynok Meydanı: Rynok Meydanı şehrin kalbinde yer alıyor. Meydan toplamda 44 ev ile çevrelenmiştir. 1998 yılında Unesco Miras Listesine alınan meydanın 16. ve 20.yy’a ait mimarisi içinde keyifli vakit geçirebilir, cafelerinde oturup kahvenizi yudumlayıp çevreyi izleyebilirsiniz. Meydanın tam ortasındaki Belediye Binası çevresindeki 4 heykel (Diana, Neptune, Adonise, Amphitrite) görülmelidir.
Opera Binası: Avrupa’nın en güzel opera binalarından biri olan Lviv Opera Bineası adeta şehrin sembolik yapısıdır. Opera binasının hikâyesi ise çok ilginçtir. Opera yapımı için düzenlenen yarışmada, binayı yapacak olan Mimar Zygmunt Gorgolewski seçilir. Ancak mimarın binayı nehir üzerine yapacak olması tartışmalara yol açar. 1897 yılında inşasına başlanan Opera Binasının yapım süreci boyunca söylentiler ve dedikodular alıp başını gider. Mimar, yapının tamamlanmasına göremeden 1900 yılında vefat eder. Aradan onlarca sene geçmesine rağmen ve onca dedikodu üstüne yapı halen dimdik ayakta, 1200 kapasitesiyle sanatseverlere bir araya getirmeye devam etmektedir.
Boim Şapeli: Yapı, ismini kurucusundan almıştır.1609-1615 yılları arasında inşa edilen şapelin mimarı A. Bemer, heykeltıraşı ise G. Scholz ve J. Pfister’dir. Geç Rönesans mimari olan yapı, Latin Katedraline komşudur. 1967 yılından bu yana Lviv Sanat galerisinin bir parçası olarak hizmet vermeye devam eden yapı, 1970 yılında Unesco miras listesine alınmıştır. Şapel önünde oturup saatlerce izleyip incelemeye değer. Kubbesinde oturan İsa heykeli ise “Düşünen Adam”a çok benziyor…
Lychakiv Mezarlığı: Londra’daki Highgate Mezarlığı ve Paris’teki Père Lachaisein mezarlığına çok benzeyen Lychakiv mezarlığı 40 hektar alan içinde toplam 3000 mezar taşı, anıt ve mabete ev sahipliği yapmasıyla mezarlıktan öte bir açık hava müzesi gibiydi. Mezarlıktaki en eski mezar taşının tarihi 1675 yılına aittir. 18.yy’ın sonunda kurulan mezarlığa meşhur peyzaj mimarı Karol Bauer yollar ve geçitler yaparak mezarlığı adeta bir bahçeye çevirmiştir.
Shevchenko Açık Hava Müzesi: Şair Ivan Franco müzenin kurulmasına öncülük etmiştir. Ukrayna köylülerinin yaşamını gözlemleyebileceğiniz 84 hektar alan üzerine kurulu ve 100’den fazla tahta ev bulunan bir açık hava müzesi… Müze içindeki yapıların pek çoğu Batı Ukrayna’nın köylerinden sökülerek buraya aynı şekilde kurulmuştur.
Potocki Sarayı: Neo Rönesans mimarisinin en güzel örneği olan sarayda ilk olarak Polonyalı Ptocki Ailesi oturmuş. Fransız mimar Louis d’Auvergne tarafından dizayn edilen yapı, Lviv şehrinin en değerli yapısı olarak bilinir.
High Castle: High Castle, Lviv’de günbatımını en iyi görebileceğiniz yerlerin başında geliyor. Türkçesi Yüksek Kale olan High Castle’a çıkmak için yüzlerce merdiven ve metrelerce yokuş tırmanmak zorunda kalacaksınız ama Lviv’e gelip High Castle’ı görmeden gitmek olmaz… Buradaki manzarayı gördükten sonra ne yorgunluğunuz kalacak ne de bacaklarınızın ağrısı… Buradayken sadece huzur içinde şehri izleyeceksiniz…
Lviv’de Nerede Yenir?
Lviv, yemek konusunda sıkıntı çekmeyeceğiniz bir şehir çünkü hem adım başı göreceğiniz restoran ve kafelerden hem de uygun fiyatlı mekânların olmasından burada yemek saatleri oldukça eğlenceli geçecek.
Pid Zolotoju Rozoju: Lviv’in en eğlenceli ve farklı mekânlarından birisi olan Pid Zolotoju Rozoju’da yemek yemek çok eğlenceli… Burası Ortaçağ ruhunu tam anlamıyla hissedebileceğiniz bir mekân… Güveçleri ve en yapımı votkaları mutlaka denenmeli…
Jerusalem: Lviv Lychakiv mezarlığına giderken aynı sokakta bulunan 28 kişi kapasiteli Jerusalem isimli Yahudi restoranı olan Jerusalem’de kötü bir tatla karşılaşmak biraz zor. Elmalı ördek ve Ukrayna’nın meşhur Uzvar burada mutlaka denenmesi gereken tatların başında geliyor.
Coffee Manufacture: Rynok meydanının köşesindeki kahvecinin ister kapalı bahçesinde isterseniz mahzenlerinde oturup çok leziz kahveler tadabilirsiniz. Türk kahvesi düşkünleri için Lviv style coffee önerebileceğimiz gibi For Lovers ve Christmas Coffee ve aynı zamanda portakal, tarçın ve narlı çayı da kesinlikle tadılmalıdır. Kahvenizi içtikten sonra buradan ayrılmadan önce dilerseniz kahve ile ilgili aklınıza gelebilecek her türlü ürünün bulunduğu ufak mağazasından alışveriş yapabilir, dilerseniz de çıkıştaki taze kahve çeşitlerini satın alabilirsiniz.