Bu kızarmış çöl örtüsü, sadece bir rekoru değil, üç rekoru birden elinde tutar. Burası Kuzey Amerika’nın en sıcak, en kurak ve en alçak yeridir.
Deadman Pass (Ölü Adam Geçiti), Dry Bone Canyon (Kuru Kemik Kanyonu), Funeral Mountains (Cenaze Dağları)… Bu olağandışı yer isimleri, Kaliforniya’daki Ölüm Vadisi’nin tekin olmayan yerleridir.
Bu yer, Kuzey Amerika’nın en sıcak, en kuru – kavurucu yaz sıcağının tüm yıl boyunca bir damla yağmur yağmadan geçtiği yer – bölgesidir.
Yaz günleri genellikle termometre 43 dereceye yükselir ve kaydedilen bir günlük sıcaklık, tam olarak 6 haftanın üzerinde bir süre boyunca 49 derecenin üzerine çıkmaktadır. Yağmur geldiği zaman, sıcaktan kavrulmuş yeryüzünü, su ve çamur seline kavuşturan ani sağanak şeklinde gerçekleşir.
Ölüm Vadisi, deniz seviyesinin 86 metre altında, en alçak noktasında başka bir rekora daha taliptir. Bölge, Kuzey Amerika kıtasının en alçak yerindedir. Burası, bitişiklerindeki bloklar, komşu dağların oluşumunu sağlayacak şekilde yükselirken, büyük kara bloklarının fay hatları boyunca aşağı doğru çökmesiyle oluşmuştur. Çok alçak tabanı ile bu derin kuyu, zaten sıcak ve kuru olan bir alanda ve Sierra Nevada Dağları’nın yağmur koruluğunda, kuytu bir güneş tuzağı rolünü üstlenmiştir.
Arazinin her yerinde, iklimin bir zamanlar daha nemli olduğuna dair bir sürü kanıt vardır. Vadi duvarlarını kesen kanyonlar, seller ile oluşmuştur ve çevredeki zirvelerden sürüklenen büyük çökelti havalandırmaları vardır. Vadi tabanındaki tuz depoları, göllerin buharlaşmasının ardından ortaya çıkmış ve Devil’s Golf Course’da (Şeytanın Golf Sahası) ise tuz, rüzgâr ve yağmur nedeniyle çentikli tepelere sürüklenmiştir.
Yine de zorlayıcı çevreye karşın, Ölüm Vadisi’nde hayat vardır. Büyük boynuzlu koyunlar, çok az su ile yaşayabiliyordu; çıngıraklı yılanlar, vücutlarını sıcak zeminden koruyan ‘zıplayışlarla’ hareket ediyordu. Nadir görülen beyaz çiçekli kaya çiçeklerinin kök ve yaprakları, onları, kurutucu rüzgârdan koruyan tüylerle kaplıydı. Çok az sayıdaki tuzlu akıntılar ve havuzlar – tuzlu suda yaşayabilen küçük pupfish (bir balık türü) – bile yaşamı destekliyordu.
Kaliforniya’ya doğru yola çıkmış bir grup, Ölüm Vadisi’ni tesadüfen 1849 yılında ziyaret etmiştir ve onların yaşadığı tecrübe, vadiye adını vermiştir. Daha kısa bir yol bulmak umuduyla, takip ettikleri patikayı bırakmışlar, ancak aksine kendilerini, belirli bir çıkış yolu bulunmayan neredeyse susuz, çorak bir vadide bulmuşlardı. Bir kadın daha sonra küçük oğullarının, ‘dudakları ve dilleri o kadar kuru ve şişmiş iken ve zorlukla yürüyebiliyorken nasıl cesur bir şekilde birbirlerine destek olduklarını’ yazmıştı.
Gruptan iki kişi, vadiden çıkış yolu bulmuş ve diğerlerine güvende olduklarını bildirmek için geri dönmüşlerdir. Vadiden ayrılırlarken, “Hoşça kal ölüm vadisi” demişti içlerinden birisi.
Ölüm Vadisi’ndeki korkunç olaylarla ilgili bir efsane ortaya çıkmıştı. Bir tren vagonu dolusu insanın susuzluktan nasıl kırıldığından bahseden, oldukça abartılı hikâyeler anlatılmıştı; ancak yine de, altın ve gümüş söylentileri nedeniyle oraya giden kişiler olmuştu.
Bunu takip eden inişli çıkışlı günlerde, kısa süreli madencilik maceralarında, servetler kazanılmış, ancak daha çoğu kaybedilmiştir. Madenlerin tükenmesinden birkaç yıl sonra, yerleşim yerleri oluşmuş ama sonra terkedilmiştir. Çok karlı bir altın madeni alanı olan Skidoo, 1900’lü yılların başlarında, zirvesinde 500 kişiyi barındırmaktaydı. Daha sonra 1906’da madencilerin, kazançlarının tadını çıkarabilecekleri bir yüzme havuzu, bir opera binası ve 56 bar yapılan vadinin hemen dışındaki Rhyolite’ye telefon bağlanmıştı. 1911 itibariyle Rhyolite terk edilmiştir ve yavaş yavaş bir hayalet şehre dönüşmüştür.
Ölüm Vadisi’nde altın madenciliğinin kısa vadeli başarısına karşın, bu durum boraks için geçerli değildi. 1880’li yıllar boyunca, vadi tabanından, “beyaz altın” çıkarılmıştır. Katır ekipleri, bunları, zorluklarla dolu yolculuklar sonucunda, sert bir güzelliğe sahip Ölüm Vadisi’nden 265 km uzaklıktaki tren garına taşınmıştır.