fbpx

Bran Kalesi’nin Tüyler Ürperten Hikâyesi

Romanya gezilecek yerler diye ilk düşündüğünüzde Bran Kalesi hemen aklınıza gelmeyebilir. Ancak eğer Kont Drakula ismini daha önce duyduysanız, internette Transilvanya nerede diye ufak bir araştırma yaparsanız, karşınıza bu gizemli Bran Şatosu çıkacaktır.
Romanya’da gezilecek yerler listenize mutlaka dahil etmeniz gereken Bran Kalesi, Transilvanya turu yapmak istediğinizde ilk ziyaret edeceğiniz yer olmalı.


Asıl ismi Vlad Dracul olan ancak “Kont Dracula” olarak anılan ve “Kazıklı Voyvoda” olarak tarih kitaplarımızda çokça rastladığımız Eflak Hükümdarının bu hikâyede yeri çok büyük ve önemli. Ancak ben, Bran Kalesini anlatmaya biraz daha geriden başlayacağım…

Romanya’da Bran yakınlarında ve Braşov’un yakın çevresinde bulunan ulusal anıt ve sınır nişanı olan Bran Kalesi, yüzyıllar öncesinden gelen tarihi bir gizeme sahip…

Şu anda Bran Kalesi’nin olduğu yere yapılan ilk inşa, 1212 yılında Töton Şövalyeleri tarafından yapılan tahta kaledir. Ancak maalesef bu tahta kale ömrünü, 1242 yılında Moğollar tarafından yıkılmak suretiyle tamamlamıştır. Bundan sonraki ilk girişim ise şu anda var olan Bran Kalesi’nin ilk temelleri olarak görülür. Ancak tahta kalenin yıkılmasının ardından bölgeye, ikinci bir girişimi yapmak için 1377 yılına kadar beklemeleri gerekecekti… I. Louis’nin, Braşov Saksonlarına masrafları ve emek gücünü kendilerinin karşılaması koşulu ile taştan bir kale yapmalarına izin vermesi ile Bran Kalesi’nin temelleri atılmış oldu…


Bu kaleden bahsederken Osmanlı İmparatorluğu’nun adını geçirmeden olmaz… Kale, 1438-1442 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savunulmuştur. O dönemde daha çok dağlar arasında gümrük görevi görmüş olan kalenin, esasında çok büyük bir rolü de olmamış. Ancak bu dönemde III. Vlad yani nam-ı diğer Drakula’nın babasının Osmanlılara karşı bir savaşta yenilmesi, olayların gidişatını biraz değiştirmiştir. Osmanlılar, babasını esir alınca onunla birlikte esir hayatı yaşamaya başlayan ve 6 yılını Edirne Sarayı’nda geçiren III. Vlad, bizim tarihçilerimize göre, Molla Gürani’nin verdiği derslere dahi katılmış. Aynı dönemi Romen kaynaklar ise, Vlad’ın Osmanlı’nın eline esir düştüğü ve bu dönemde Osmanlı sistemini, askeri teknikleri ve hatta dilini bile öğrendiği yönünde yazıyor. Ancak Osmanlı’da çocukluğunun bir dönemini geçiren Vlad, büyüdüğünde tam bir Osmanlı düşmanı olmuştur…


O dönemde II. Vlad’a Romanya’da yaşayan ana etnik grup olan Ulahlar tarafından verilen “Tepeş” (Cellat) lakabı aslında gelecekle ilgili ipuçları veriyordu… Ancak Sultan II. Mehmet bu gerçeği görememiş olacak ki tahta geldiğinde, o dönemde Eflak prensi olmaya çalışan III. Vlad’a destek vermiş ve büyük bir tarihi hataya düşerek, geleceğin celladına hiç bilmeden yardım etmiştir. Aslında başlarda her şey iyi gidiyor gibi görünüyordu çünkü Vlad, Osmanlı’ya vergisini düzgün ödüyor ve Osmanlı düşmanlarını bozguna uğratarak tüm puanları topluyordu. Ancak zaman geçtikçe içindeki canavarı ortaya çıkaran Vlad, tam anlamıyla bir caniye dönüştü.


Bin bir türlü işkencelerle döneminde, insanlara çok acılar çektiren Vlad’ın “Kazıklı Voyvoda” lakabı da yine yaptığı işkencelerin bir türü olan Tepeş Yöntemiyle gelmiştir. Vlad’ın “cellat” olarak anılmasının nedeni elbette ki sadece Tepeş yöntemi değil… İşkence uygularken sadece kazıklara bağlı kalmayan Vlad, akla hayale sığmayan yöntemleriyle tarihe, en kanlı liderlerin ismi arasında adını yazdırmıştır.


Aynı zamanda “Dracula” olarak da anıldığını bildiğimiz Vlad’ın bu lakabının da hikâyesi, ‘cani’ kimliğiyle bağlantılı… Esasında Dracula ismi ilk olarak İrlandalı Romancı Bram Stoker tarafından gündemimize girmiştir. İlk olarak Bram Stoker’ın 19. Yüzyılda yazdığı “Dracula” kitabıyla, ikinci olarak da sessiz sinema döneminin ünlü rejisörü Wilhelm Murnau’nun unutulmaz “Dracula” filmiyle hayatımıza giren yeni bir tanım olmaya başlayan Dracula, Hollywood filmlerinde de, geçmişten beri, defalarca işlenmiştir. Ancak Vlad’ın Dracula olarak anılmasının altındaki neden, başlarda, bambaşkaydı. Babasının ölümünden sonra Vlad hem taht kavgalarından sakınmak hem de ileride taht üzerinde hak iddia ettiğinde birilerini arkasında bulabilmek için Lüksemburglu Sigismond’un yanına sığınır. Genç Vlad, burada şövalyelik eğitimi almaktadır. Yıllar sonra Vlad, ülkesine dönüp tahta geçtiğinde onun Ejderha Tarikatına üye olduğunu bilen az sayıdaki kişi ona Dracul (ejderha) ismini takarlar. Tarikattan habersiz olanlar ise Vlad’in kalkanındaki ve bastırdığı sikkelerdeki ejderhalara bakarak onu aynı isimle anmaya başlarlar.


Anlatılanlara göre, Dracula büyük katliamlarından birinde, etrafında yüzlerce kişi kazığa geçirilirken kendisi bir masada oturmuş hem katliamı izliyor hem de yemek yiyormuş. Yemek esnasında ekmeğini kurbanlarından akan kana banarak yemeye başlamış. İşte bu da yazarlara çok büyük bir esin kaynağı olmuş… Daha önce de söz ettiğim gibi, Dracula isminin Vampirlikle özdeşleştirilmesinin ardında ise ünlü yazar Bram Stoker yatar. Stoker, yazdığı romanda Vlad Dracula’yi ölümsüzleştirir ama bunu yaparken Vlad Dracula’ya ait olmayan özellikleri de ona mal eder. Stoker ilk Vampir romanı yazan yazar değildir ama şu bir gerçektir ki, bu edebiyat türünde doruğa Stoker’ın Dracula’sı sayesinde ulaşılmıştır.


Vlad’ın, ‘Cani’ lakabını almasına sebep olan olaylardan bir tanesi de şu şekildedir: Hikâyeye göre bir gün Vlad’ın şatosuna İtalyan elçiler gelir ve huzuruna çıkmak isterler. Elçiler içeri kabul edilir ve saygı gereği diz çöküp şapkalarını çıkarırlar ve Vlad Dracula’nın önünde başlarını eğerler. Ama o zamanki gelenekler göre İtalyanlar şapkalarının altına küçük takkeler giymektedirler ve Vlad’ı selamlarken bunları çıkarmazlar. Dracula başlarındakinin ne olduğunu ve niye çıkarmadıklarını sorar. Elçiler ise bunun bir gelenek olduğunu ve eğer Dracula bu geleneğe saygı gösterirse sonsuza dek onun hizmetinde olacakları ve gittikleri tüm ülkelerde Vlad’ın ne kadar iyi bir hükümdar olduğundan bahsedecekleri cevabını verirler. Bunun üzerine Dracula ayağa kalkar, onların bu geleneğini tanıyacağını ve daha da geliştireceğini söyler. Elçilerin yanına geldiğinde elindeki çivileri teker teker takkelerinin üstünden elçilerin kafalarına çakar.

Leave a Reply

Ödemeye Devam Et