fbpx

11 Özel Durakta Fransız Şatoları Turu

Bir tura gitmek istediniz ama hangisi olacağına bir türlü karar veremiyorsunuz… Peki, bir turda sizi çeken en büyük özellik ne olurdu? Benim için bir turda birçok durak noktası olması ve tarihin içinde tıpkı bir leylek gibi süzülmek en çekici nokta olabilirdi…

fransız şatoları

Fransız Şatoları turunu gördüğüm anda turun ayrıntıları beni heyecanlandırdı çünkü içindeki tam 12 adet durak noktasının hepsinin de kendisine has hikâyesi ve görülmeye değer yerleri var. Benimle birlikte bu noktalara unutulmaz bir tura çıkmaya hazır mısınız?

Rouen

ROUEN
Turistik olmayan, gerçek bir Fransız sokağı görmek istiyorsanız Rouen size iyi gelecek. Jeanne d’Arc’ın yakılmasına neden olan engizisyon mahkemesinin kurulduğu şehir olan Rouen, Normandiya bölgesinin merkezi, Normandie eyaletinin de başkentidir. 
Şehir, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru gelirken 1944 yılında bombardıman altında kalır ve tüm binaları yerle bir olur, sokakları tahrip olur. Savaş sonrasında tüm bu yerler birer birer restore edilerek tekrar eski görünümüne kavuşturulur. Ancak buraya gittiğinizde bazı binaların hala savaştaki gibi kaldığını, restore edilmediğini göreceksiniz. Bunların unutulduğunu düşünmeyin çünkü bu binalar kasten bırakıldılar; savaşın tahribatını seneler sonra da görebilmek için… 

Burada Jeanne d’Arc’ın izlerini oldukça fazla göreceksiniz çünkü onun yakıldığı yer tam olarak bu şehir… Meydandaki 4-5 metre uzunluğundaki haç da size bunu anlatmaya çalışıyor olacak… Ayrıca Sainte Jeanne d’Arc Kilisesi de yine onun ismini taşıyan mimarilerden. Fransız tarihinde önemli rol oynayan Jeanne d’Arc, 30 Mayıs 1431’de “cadı olduğu gerekçesiyle” bu meydanda yakılmış, yakıldıktan sonra da “azize” ilan edilmiş… 

Honfleur

HONFLEUR
Seine Nehri’nin Manş Denizi’ne dökülmeden hemen önce uğradığı bu liman kasabası, herkesi kendisine hayran bırakacak kadar güzel… Aslında burası tam bir ressamlar şehri çünkü tarih boyunca birçok ressam sırf burayı resmedebilmek için yollar ne kat etmiş… 
Burada göreceğiniz cumbalı evler, büyülü küçük sokaklar, küçük ve şirin dükkânlar, farklı konseptlerdeki restoranlar sizi kendisine çekecek… Liman kasabası olduğu için balık pazarı da oldukça ünlüdür. Balık pazarlarının yanında geleneksel ve organik pazarları da görülmeye değer. Hatta yaz aylarında gece yarılarına kadar bu pazarları ziyaret edebilirsiniz. 

Limanı sonuna kadar yürümek isterseniz orada iki yaşlı tekne size selam verecek; Honfleur’ün geriye kalan son karides av teknesi olan Sainte-Bernadette ve 1935’ten bu yana midye avlayan emektar tekne François Monique… Küçük bir Ortaçağ kasabası olan Honfleur, 18. yy.da uluslararası deniz ticareti sayesinde tersaneciliği çok ilerletmiş. 

Le Havre

LE HAVRE
2005 yılında beri şehir merkezinin tamamı UNESCO Dünya Mirası listesine alınmış olan Le Havre, İkinci Dünya Savaşı’nda en çok yara alan şehirlerden birisidir. 1944 yılındaki bombalamadan etkilenen bir diğer şehir olan Le Havre’de 3000’den fazla sivil hayatını kaybetmiştir. Savaş sonrası ünlü bir mimar olan Auguste Perret tarafından tekrar ele alınan Le Havre hızlı bir şekilde tekrar inşa edilmiştir. 

Deauville

DEAUVILLE
Manş Denizi kıyısındaki gösterişli şehir Deauville’de yapılacak çok şey var; uçsuz bucaksız kumsalında güneşlenebilir, polo ve at yarışları ile ilgilenebilir, şahane golf sahalarında golf oynayabilir, Amerikan Sinema Festivaline katılabilir, casinolarında eğlencenin tadını çıkarabilirsiniz. 

1812 yıllarında henüz bir denizci kasabası iken Fransız burjuva ve aristokratlarının tatil bölgesi olmaya başlamış ve aslında ta o zamanlar anlaşılmış buranın nasıl sosyetik bir bölge olacağı… 1847 yılında da bölgeye Paris’ten rahat ulaşım sağlanabilmesi için tren seferleri konmuş. Nihayet 1921 yıllarına gelindiğinde de casino ve plajlarıyla dünyanın en ünlü eğlence merkezi haline gelmiş. 
Burayı eşsiz kılan bir diğer madde ise at yarışları… Hipodrom, İran Şahı’ndan İsveç Prenseslerine kadar yüksek sosyeteden birçok ismi ağırlamış… Hipodromun yakınında bulunan dünyanın en güzel villalarından biri Villa Strassburger da bölgenin çekiciliğini arttıran diğer bir madde… 1907 – 1912 yılları arasında Henri de Rothschild Kontu için çiftlikten malikâneye dönüştürülen villa, 1924’te Amerikalı milyarder Ralph Strassburger tarafından satın alınmış ve sonrasında 1980’de ise oğlu Peter Strassburger tarafından şehre hediye edilmiş.

İkinci Dünya Savaşı zamanında şehir Alman askerler tarafından ele geçirilince bölgede yaşayanlar iç taraflara doğru kaçmışlar. Deauville o dönemde tüm enerjisini yitirmiş. Ta ki 1944’te General Montgomery’nin Normandiya çıkartmasıyla kıyılar özgür kalana kadar… Daha sonra yavaş yavaş kendisine gelmeye başlayan şehir 1960 yılında tam olarak ruhuna yeniden kavuşuluyor… 1960’dan beri her yılın Eylül ayında düzenlenen Amerikan Sinema Festivali ile dünyaca ünlü Amerikan ve Fransız aktörlerini çekmeyi başarmıştır. 

Trouville

TROUVILLE SUR MER
Burası da Normandiya kıyılarındaki diğer şehirlerin karakterine yakın küçük bir balıkçı kasabasıdır. Mutfağı ile ün yapmış Trouville’in restoranlarına uğramak ve enfes lezzetlerini tatmak şart olmuştur. 

Ayrıca zengin bir şehir olan Trouville’in plajında bir yürüyüşe çıkarsanız sizi, birbirinden farklı güzellikte ve görkemde villalar selamlayacaktır. Yürüyerek dolaşılabilecek kadar küçük bir kasaba olan Trouville, zenginliğini direkt belli ediyor. 

Trouville Sur Mer, 1852’den 1870’e kadar “Plajların Kraliçesi” olarak adlandırılmış. Sonradan açılan Casino ve harika deniz manzaralı villalar ile zenginlerin önemli bir kısmını çekmeyi başarmış. 

Mont Saint Michel

MONT SAINT MICHEL
Mont Saint Michel, ilk gördüğünüzde sizi büyüleyen, Couesnon Nehri’nin ağzında oluşmuş görkemli bir ada… Tepesindeki sivri kuleli kilise adayı oldukça gösterişli kılıyor. Adaya giderken göreceğiniz, Mont Saint Michel’i çevreleyen duvarlar ve kuleler, 14. Ve 15 yy’da İngiltere ve Fransa arasında yaşanan Yüzyıl Savaşları sırasında burayı İngilizlere karşı korumuş. 

Fransız Devrimi sırasında ada hapishane olarak kullanılmış. İçlerinde Victor Hugo’nun da bulunduğu ünlü kişilerin protestolarına rağmen 1863’e kadar da hapishane olarak kullanılmaya devam etmiş. Ayrıca Hugo’nun bu adanın büyük bir hayranı olduğunu da söylemeden geçmeyelim…

St Malo

ST. MALO
Fransa’nın Bretanya bölgesinde, Atlas Okyanusu kıyısında, kayalık bir yarımada üzerine inşa edilmiş, gri granit surlarla çevrili St Malo, Avrupa’nın korsanlar şehri olarak geçiyor.  Burası bölgedeki deniz ticaret yollarına hakim olduğu için korsanların merkezi olmuş ve tüm Avrupa’da ismini bu şekilde duyurmuş. Ancak buradaki korsanlar yasadışı yollarla değil, Fransız Kralı’nın izni ile, yasal olarak korsanlık yapan insanlar. Hatta öyle ki devlet bunun için insanları teşvik ediyor. Korsanlar sadece orayı ele geçirmeye çalışan İngiliz ve Hollanda gemilerine saldırıyorlar ve elde ettikleri ganimetleri de gemi sahibi, mürettebat ve kral bölüşüyor. 

Ganimeti kralla paylaşma istemeyen korsanlar 1590 yılında ”Ne Fransız’ım, ne Bröton. Ben korsanım” diyerek bağımsızlıklarını ilan etmişler ancak bu girişimleri sadece dört yıl sürebilmiş. St. Malo 16-19. yy’lar arasında en parlak dönemini geçirmiş. O dönemin izlerini, kentin dört bir yanında bulunan denizci heykellerinde görebilirsiniz. 

Chenonceau Şatosu

CHENONCEAU ŞATOSU
Hanımefendiler Şatosu olarak bilinen Chenonceau Şatosu, Fransa’nın Chenonceaux kasabasında Loire Vadisi’ndeki Cher Nehri üzerine kurulmuş en ünlü şatolardan birisidir. Şatonun tarihi 13. yy’a dayanmaktadır. 

Tarihte neden mi Hanımefendiler Şatosu olarak biliniyor? Çünkü bu şatoda hep kadınlar oturmuş, şatoya onlar bakmış, eklemiş, geliştirmiş ve bu heybetli şato kadınlar sayesinde ayakta kalmış… 

II. Henri’nin herkes tarafından bilinen en meşhur metresi Diane de Poitiers’in izlerini şatonun birçok yerinde bulabilirsiniz. Diane de Poitiers, II. Henri’den yaşça oldukça büyük olmasına rağmen kralın gönlünü çelmiş. II. Henri de bu kadın için şatoyu yaptırmış. 

Chambord Sarayı

CHAMBORD SARAYI
Fransız Rönesans’ının en büyük örneklerinden birisi olan Chambord Sarayı yapımı 6 Eylül 1519’da başlamıştır. Kral I. François bu yapıyı kendisine av köşkü olarak yaptırmaya başladığında tarihin ona oynayacağı oyunları nereden bilebilirdi ki? Kral I François, ne yazık ki burada pek fazla kalamamış hatta yapının bitimini bile görememiştir. Daha sonra gelen krallar ve komutanlar burayı kendi malikâneleri olarak kullanmaya başlamışlar. 

Fransız devrimi sırasında yağmalanan saray, 1870-1871 Alman Fransız Savaşlarında askeri hastane olarak da kullanılmıştır. İkinci Dünya Savaşı sıralarında ise Hitler’den kaçırılan eserlerin saklanıldığı yer olarak tarihteki rolünü oynamıştır. Bu eserlerin arasında Mona Lisa bile bulunuyordu. Ama tabi Mona Lisa’yı burada saklamak da bir işe yaramamış çünkü Hitler kısa süreliğine de olsa tabloya sahip olmuştur. 

Blois

BLOIS KRALİYET ŞATOSU
1845 yılında kurulan Blois Kraliyet Şatosu tarih boyunca 7 kralın ve 10 kraliçenin kaderine tanıklık etmiştir. Bu şehirde şato kadar şatonun karşısındaki sokaklar da oldukça ilgi görüyor. Blois Loire Irmağı’nın kıyılarında kurulmuş hafif engebeli, yokuşlu bayırlı semtler sizi büyüleyecek. Şehir merkezinin ilginç durak noktalarından biri de “La Maison de la Magie”, yani sihir evi. Çağdaş illüzyonizmin kurucusu sayılan ve Blois’da doğan Jean Eugène Robert-Houdin’in anısına oluşturulan bu evde sihirbazın kullandığı eşyalar ve sihirbazlıkla ilgili birçok şey sergileniyor. Tabii müzeye girdiğinizde birbirinden farklı sihirbazlık gösterileri de sizi bekliyor olacak. 

Giverny

GIVERNY
Eski taş evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları, balkonlardan sarkan çiçekleriyle Giverny romantizmi tam olarak hissedebileceğiniz bir köy. Buranın en meşhur gezi durağı ise Claude Monet’in Evi… Sanat galerileri, oteller, cafeler, şarap ve peynir satan dükkânlar arasından Claude Monet’in Evi’ne ilerlemek çok keyifli olacak… 

1840’da Paris’te dünyaya gelen Claude Monet, 1883 yılında ikinci eşi Alice ve 8 çocuğuyla Giverny’e gelir. Önce bir bahçe kiralar ve daha sonra o bahçeyi satın alır. Ve işte o bahçe tam 43 yıl boyunca Monet’in eserlerine ilham kaynağı olur. Bu gün ise Monet ve Giverny adeta özdeşleşmiş bir ikilidir. Sakin bir yapıya sahip olan köy, bugün tüm sanatseverlerin adeta hac durağı olmuş durumda.

Leave a Reply

Ödemeye Devam Et